Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  84 / 166 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 84 / 166 Next Page
Page Background

298

İ

LMİHAL

5.

İzin

Hanefîler, cuma namazını devlet başkanı veya temsilcisinin ya da bun-

lar tarafından yetkili kılınan bir kişinin kıldırması gerektiğini ileri sürmüşler-

dir. Hanefîler'in dışındaki diğer mezhepler cuma namazının geçerliliği için bu

şartı aramazlar. Ancak Hanefîler'in dışındaki bazı bilginlere göre de, bazı

durumlarda meselâ zorunlu olmadığı halde birden fazla yerde cuma namazı

kılınması durumunda sadece devlet başkanı veya temsilcisinin kıldırdığı

cuma namazı sahihtir. Bir camide cuma namazı kıldırması için kendisine

yetki verilen kimse, o camide cuma namazını kendisi kıldırabileceği gibi bir

başkasına da kıldırtabilir. Namaz için verilen izin hutbe için de geçerlidir.

Cuma namazı, Hulefâ-yi Râşidîn döneminden hemen sonra siyasî bir

içerik kazanmaya başlamıştır. Bazı yörelerde ve dönemlerde, hutbelerde

Ali'ye, bazı dönemlerde veya yerlerde de Muâviye'ye lânet okunduğu gö-

rülmüş; hutbe bir anlamda, siyasî kanaatin ve hangi tarafta olunduğunun

göstergesi haline gelmiştir. İleriki zamanlarda ise hutbenin biri adına okun-

ması, onun isyan bayrağını çektiği ve siyasî bağımsızlığını ilân ettiği anla-

mına gelmeye başlamış, dolayısıyla hutbe ve cuma namazı âdeta siyasî bir

sembol olmuştur. Tarih kitaplarında, adına hutbe okutmak veya adına hutbe

okunmak şeklinde yer alan ifadeler de cuma namazının zaman içerisinde

siyasal bir içerik kazandığını göstermektedir. Özellikle Abbâsîler'den itibaren

resmî veya yarı resmî mezhep durumunda olan Hanefî mezhebinin âlimleri

ister istemez bu siyasî konjonktürden etkilenmişler ve cuma namazı için

daha önce bulunmayan birtakım şartlar ileri sürmek durumunda kalmışlar-

dır. Dolayısıyla cuma namazı kılmak için devlet başkanının izninin aran-

ması şartı eski siyasî içeriğini kaybetmiş olduğu için, günümüzde bu şartı

aramaya gerek kalmamıştır. Öte yandan, bu şartın hâlâ geçerliliğini koru-

duğu düşünülse bile, bir ülkede camilerin yapılmasına izin verilmesi, imam-

ların maaşlarının devlet tarafından ödenmesi ve bu işler için kamusal bir

örgütlenmenin mevcut olması, cuma namazının kılınması için de izin sayılır

ve şart yerine gelmiş olur.

Sonraki Hanefî fıkıhçılar, devlet başkanının veya izninin bulunmaması

durumunda bir cemaat teşkil edebilen müslümanların, aralarından birine cuma

imamlığı selâhiyeti vererek bu namazı kılabileceklerine fetva vermişlerdir.

Cuma kılınan yerin herkese açık olması anlamında genel izin de

(izn-i

âm)

, bazı kitaplarda ayrı bir şart olarak değerlendirilmekle birlikte, bir an-

lamda devlet başkanının izni kapsamında yer alır.