372
İ
LMİHAL
kaynaklandığından âyetin kimler için hangi imkân ve hükümleri öngördüğünün
iyi bilinmesi ayrı bir önem taşımaktadır.
Ölüme kadar her geçen gün bünyesi zayıflayan hasta ve yaşlıların, tu-
tamadıkları farz oruçları için kaideten sağlıklarında fidye ödemeleri, değilse
fidyenin ödenmesini vasiyet etmeleri gerekir. Böyle bir vasiyetin mevcudi-
yeti ve terekenin üçte birinin de yeterli olması halinde mirasçıların bu fid-
yeyi ödemeleri dinî bir vecîbedir. Vasiyeti yoksa veya üçte bir yeterli değilse,
mirasçıların teberru kabilinden bunu ödemeleri tavsiye edilmiştir.
Yukarıda özetle verilen hükümler, devamlı hastalık ve yaşlılık sebebiyle
oruç tutamayanlara mahsus olup bu iki durumun dışında kalan yolculuk,
hastalık, gebelik, süt emzirme, ileri derecede açlık ve meşakkat gibi maze-
retler oruç tutmamaya veya başlanmış bir orucu bozmaya ruhsat teşkil etse
de, tutulamayan oruçlar için fidye ödenmesini câiz kılmaz, mazeret hali
kalktıktan sonra kazâ edilmeleri gerekir. Bu kimseler kazâ edemeden vefat
etmişse, mirasçıların aynı şekilde bu oruçlar için de fidye vermesi İslâm
âlimlerince câiz, hatta tavsiye edilen
(mendup)
bir davranış olarak görül-
müştür. Bu konuda fıkıh mezhepleri arasında önemli bir görüş ayrılığı yok-
tur. Çünkü kazâ borcunu geciktirmemek gerekli ise de, burada başlangıçta
mazerete, devamında ise ihmale ve ileride kazâ etme ümidine dayalı hoş
görülebilir bir terk söz konusudur. Ayrıca vefat, bu kimsenin orucunu kazâ
etme imkân ve ihtimalini ortadan kaldırdığından yaşlı ve hasta için söz ko-
nusu olan acz hali burada da var sayılabilir.
Mükellefin oruç borcunun vefatından sonra fidye ödenerek düşürülmesi
(ısk
a
t-ı savm)
arzu ve teşebbüsünün yukarıda özetlenen şartlarla ve zikredilen
iki durumla sınırlı kalması beklenirken hangi dönemde başladığı tam olarak
bilinemeyen fakat hicrî II. asrın sonlarına doğru ortaya çıkması muhtemel olan
bir yorum ve kıyaslama ile, sağlığında mazeretsiz olarak oruç tutmamış ve
kazâ da etmemiş kimse adına vefatından sonra fidye verilebileceği ve bu fid-
yenin ölenin oruç borcunu ıskat etmesinin muhtemel olduğu görüşü gündeme
gelmiş ve uygulama alanına girmeye başlamıştır. Fakihlerin çoğunluğuna ait
olduğu sanılan bu görüş, sağlığında mazeretsiz olarak oruç tutmayıp kazâ da
etmeyen kimsenin vefat etmekle kazâ etme imkânını yitirdiği için, mazerete
binaen oruç tutamayan kimsenin durumuna kıyasen bu kimse adına da fidye
verilebileceği, vasiyeti varsa kıyasın daha güçlü olacağı gerekçelerine sahiptir.
Hanefî kaynaklarında, İmam Muhammed'in ölenin vasiyeti olmasa bile miras-
çıların onun oruç borcu için fidye vermesinin Allah'ın dilemesine bağlı olarak
yeterli olacağını söylediği rivayet edilir. Yine ileri dönem fıkıh kitaplarında,