376
İ
LMİHAL
böyle bir cevaz kapısını aralarken iyi niyetle hareket ettikleri ve tasaddukla,
hayır ve hasenatla sonuçlanması sebebiyle ıskat ve devir işlemine sıcak
bakmış olacakları doğrudur. Ancak açılan bu cevaz yolunun, yukarıda zik-
redilen sınırlandırıcı ve yönlendirici mülâhaza ve kayıtlar da göz ardı edile-
rek daha sonraları dinî bir imkân veya gereklilik olarak telakki edilip zengin-
fakir herkes tarafından alabildiğince kullanıldığı ve âdeta dinî ödevlerde
hileyi sembolize eden bir gelenek halini aldığı da inkâr edilemez.
Sonuç itibariyle, âyette sadece oruç tutmaya gücü yetmeyen sürekli mazeret
sahibi kimselerin fidye vermesinin emredildiği, bunun dışındaki ısk
a
t-ı savmın
âyette yer almadığı, ısk
a
t-ı salâtın ve devir işleminin ise Kur'an veya Sünnet'ten
herhangi bir delile veya fıkhî hüküm elde etmede kullanılan bir usule dayanma-
dığı açıktır. Zaten bedenî ibadetler ruhun Allah'a yükselişini sembolize ettiği,
kişinin kendini geliştirip eğitmesine yardımcı olduğu ve tabii olarak mükellef
açısından birçok mânevî ve derunî yararlar taşıdığı için bunların sıradan bir borç-
alacak ilişkisi çerçevesinde mütalaa edilmesi ve neticede ıskat usulünün alternatif
ifa olarak görülmesi bu ibadetlerin ruh ve amacına aykırıdır. Ancak vefat eden
kimsenin yakınlarının müteveffanın uhrevî mesuliyetini azaltacak bir şeyler
yapabilme yönündeki iyi niyeti ve gayreti, müteahhirînden bazı fakihlerin de
ihtiyat ve temenniden öte gitmeyen fakat neticede fakirlere tasaddukla sonuçla-
nan ıskat işlemine engel olmamaları hatta olaya sıcak bakmaları, bu sürecin tabii
bir devamı olarak fakirler için de devir usulünün bulunması, ıskat ve devrin İs-
lâm toplumunda hızla yaygınlaşmasının temel âmili olmuştur. Mazeretsiz olarak
tutulmayan ve kazâ edilmeyen oruçlar için ısk
a
t-ı savmın, bütünüyle ısk
a
t-ı
salâtın ve devrin cevazı yönünde Kur'an'da, sünnette veya sahâbenin ve
müctehid imamların fetvalarında hiçbir açıklama yer almadığı halde bütünüyle
ıskat ve devrin uygulamada giderek yaygınlaşması, bunun İslâm'ın öngördüğü
veya cevaz verdiği bir usul olarak algılanmasına, insanların sağlıklarında iba-
detleri ifada tembellik etmesine veya ihmalkâr davranmasına, İslâm'ın bu âdet
sebebiyle yanlış anlaşılmasına ve haksız ithamlara mâruz kalmasına yol aç-
maktadır. Ancak ölen için bir şeyler yapıp Allah'ın rahmetini umma, dinî bir
görevi ifa etme, bu vesileyle ihtiyaç sahiplerine yardım etme gibi birçok farklı
niyetin içiçe olduğu, psikolojik ve iktisadî sebeplerin ve sosyal baskının ön plana
çıktığı bu işlemin sadece ilmî ve şeklî bir yaklaşımla bid‘atlardan ve yanlışlardan
arındırılması da kolay görünmemektedir. Din adına yapılan bu tür yanlış uygu-
lamaları önlemenin belki de en etkili yolu, geride kalanların ölenler için yapabile-
cekleri en iyi hizmetin onların namaz-oruç borcu için para ödemek değil kendi
ibadetlerini düzenli şekilde yerine getirmek, dünyada iyi bir müslüman olarak
yaşamak ve ölen yakınları için, sevabını onlara bağışlamak üzere hayır, eser,
iyilik, ibadet ve dua yapmak olduğu bilincine ermeleridir.