N
AMAZ
373
vasiyetin bulunması kaydıyla veya mutlak olarak fidye ile ısk
a
t-ı savmın câiz
olduğu ve bunun cevazı hakkında nas bulunduğunun ifade edilmesi de, bu
son kıyasın dayandırıldığı âyet hükmünün mazeretsiz olarak tutulmayan ve
kazâ edilmeyen oruçlar için de fidye verilebileceğini kapsadığı iddiasını içer-
mesi yönüyle tetkike muhtaç bir konudur. Konu, diğer fıkıh mezheplerinde de,
benzeri bir yaklaşımla ele alınır.
Isk
a
t-ı savm hakkında yapılan bu genişletici yorumun, yine hicrî II. yüzyılın
sonlarından itibaren namaz hakkında da düşünülmeye başlandığı tahmin edil-
mektedir. Kişinin sağlığında iken kılmadığı veya kılamadığı namazlar için vefa-
tından sonra fidye verilerek borcunun düşürülmesi temenni ve teşebbüsüne ad
olan ısk
a
t-ı salât hakkında, İmam Muhammed eş-Şeybânî hariç tutulursa ilk
Hanefî müctehidlerinden olumlu bir görüş bilinmemektedir. Kaynaklarda İmam
Muhammed'in
ez-Ziyâdât
'ta ısk
a
t-ı savm için yukarıdaki görüşünü açıkladıktan
sonra "Bir kimse namaz borcu için fidye verilmesini vasiyet etse, Allah'ın dileme-
sine bağlı olarak bu fidye onun için yeterli olur" temennisini belirttiği, ancak
ısk
a
t-ı savm hakkında kıyas yaparken namaz hakkında böyle bir kıyasa giriş-
meyip namazın hükmünü orucunkine ilhak etmekle yetindiği aktarılır. Burada
kıyastan değil de ilhaktan söz edilmesi, kıyasın dayandırılabileceği bir aslın bu-
lunmayışındandır. Bir mazeret sebebiyle kılınamayan farz namazların bu maze-
ret kalkınca hemen kılınması veya kazâ edilmesi emredilmiş ise de
(Buhârî,
“Mevâk
ý
t”, 37; Müslim, “Mesâcid”, 314; Ebû Dâvûd, “Salât”, 11)
, mazeretsiz olarak
kasten terkedilen namazların daha sonra kazâ edilmesi gerektiğine ve bu kazâ-
nın kişiden namaz borcunu düşüreceğine dair açık bir nas yoktur. Böyle olunca,
kılınmayan veya kılınamayan bir farz namazın yerine, sağlığında mükellefin
veya vefatından sonra mirasçılarının fidye vermesinin cevazını ve bu fidyenin
söz konusu namaz borcunu düşüreceğini açık veya dolaylı şekilde bildiren hiçbir
âyet veya hadisin bulunmaması gayet tabiidir. İmam Muhammed'in ısk
a
t-ı salât
hakkında "Allah dilerse yeterli olur" şeklinde ihtiyatlı bir temennide bulunması da
bu sebeptendir. Serahsî de, ölenin namaz borcu için verilecek fidyenin namazın
yerine geçmesinin kesinlik taşımadığını, fakat bunun Allah'ın lutuf ve keremine
kaldığını söyler
(
Usul
, I, 51)
.
Zaten ısk
a
t-ı salâtın cevazına kail olan fakihler de, namaz ve oruç bor-
cuyla vefat eden kimsenin her iki ibadet açısından da ifa edemez olma
(acz)
durumuna düştüğünü, namazın oruçtan daha önemli olduğunu, oruç hak-
kındaki ruhsatın gerekçesinin "acz" olması halinde namazı da oruca ilhak
etmenin ihtiyaten de olsa mümkün olacağını, ancak cevazın şüpheli, ıskatın
da bir temenniden öteye geçmediğini ifade ederler. Öte yandan ısk
a
t-ı salât
hakkındaki bu yorum ve temenniler, namaz borcuyla ölen kimsenin bu