N
AMAZ
291
lacağını ileri sürmüşlerdir. Kadınların hitap kapsamı dışına alınmasına gerekçe
olan hâricî karîneler cümlesinden olmak üzere, o dönemdeki kadın telakkisi,
kadının ailedeki görev ve sorumluluklarına ve cemaat kavramı ve dayanışması
içerisinde kadınların yerine ilişkin anlayış gösterilebilir. Her hâlükârda, kadın-
ların cuma namazı kılmakla yükümlü olup olmadıkları meselesi, sonucu bakı-
mından dinî bir mesele olmakla beraber, bu sonuca ulaşmanın başlangıç ve
hareket noktası bakımından öncelikle bir dil ve teâmül meselesidir. Bu itibarla,
meseleyi tabii zemininin dışına çıkarıp abartmak ve Türkçemizde erkeklere
hitap ile kadınlara hitap arasında dilin yapısı bakımından böyle bir ayırımın
bulunmayışının sağladığı rahatlıktan yararlanarak "Allah, 'Ey inananlar, cuma
için çağrı yapıldığı vakit, zikre yani cuma namazına koşun' diyor, kadınlar da
inananlar grubunda olduğuna göre onların da gitmesi gerekir" demek, kolaycı-
lık olması bir yana meseleyi saptırmak anlamına gelir ve bu tutum yarar ye-
rine zarar verir. Belirtmek gerekir ki, dilcilerin ve bağlı olarak usulcülerin gö-
rüşlerinden her ikisine göre de, başlangıçtan beri kadınların cuma namazı ile
mükellef olmadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Hâricî karîneler meselesini tüm
detaylarıyla burada açıklamak yerine, bahsedeceğimiz ikinci nokta çerçeve-
sinde ele almak yeterli olacaktır.
Bu meselede dikkate alınması gereken ikinci nokta, Hz. Peygamber'in
uygulamasına ve on dört asırlık geleneğin durumuna bakılmasıdır. Hz. Pey-
gamber'in, kadınları cuma namazı kılmakla yükümlü tutup tutmadığının
bilinmesi, başlı başına bağlayıcı olmasının yanında, aynı zamanda, belirle-
yici bir karîne değerine de sahip olacaktır. İlk dönemlere ilişkin bütün lite-
ratür, kadınların zaman zaman cuma namazına katıldıklarını, fakat Hz. Pey-
gamber'in kadınları cuma namazı kılmakla yükümlü tutmadığını çok açık ve
net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber'in cuma namazı-
nın kadın, çocuk, hasta ve köle dışında, cemaat içerisinde bulunan her
müslümana farz olduğunu bildiren bir sözü de bulunmaktadır
(Ebû Dâvûd, I,
280; Hâkim, I, 425)
. Hz. Peygamber'in bu söz ve uygulaması, kadınların
genel hitap içerisinde yer aldığı görüşünü öne sürenler tarafından hâricî bir
karîne olarak değerlendirilmiş ve âyetin genel ifadesini daralttığı söylenmiş-
tir.
Öte yandan, on dört asırlık süreç içerisinde, kadınların cuma namazı
kılması gerektiğini söyleyen hiçbir âlim çıkmamıştır. Bu durum, kadınların
cuma namazı kılmakla yükümlü olmadıkları konusunda bir icmâ gerçekleş-
tiğini göstermektedir. Fakat bizim asıl söylemek istediğimiz böyle bir icmâın
bulunması değil, belki ilâve olarak, hiçbir toplumda, hiçbir kültürde ve Sünnî