

N
AMAZ
247
dışındaki üç mezhebe göre tuma'nîne ve kavme farzdır. Ebû Hanîfe ve Mu-
hammed'e göre ise vâciptir. Bu tume'nîne ve kavme süresinin asgari ölçüsü
"sübhânellâhi'l-azîm" diyecek kadar durmaktır.
5. Secde
Secde sözlükte "itaat, teslimiyet ve tevazu içinde eğilmek, yere kapan-
mak, yüzü yere sürmek" anlamına gelir. Namazın her rek‘atında belirli
uzuvları yere veya yere bitişik bir mahalle koyarak iki defa yere kapanmak
namazın rükünlerindendir. Hz. Peygamber'in uygulamasına en uygun secde
yüz, eller, dizler ve ayak parmaklarının üzerine olmak üzere yedi uzuv üze-
rinde yapılanıdır. Bununla birlikte bunlardan bir kısmı ile yetinildiğinde sec-
denin geçerli olup olmayacağı konusunda mezhepler arasında farklılıklar
vardır. Hanefî mezhebinde farz olan, alnın ve ayakların hiç değilse bir aya-
ğın yere dayanmasıdır. Burnun konması vâcip, ellerin ve dizlerin konması
ise sünnettir. Tercih edilen görüşe göre, bir ayağın sadece bir parmağını
veya sadece üstünü yere koymak yeterli değildir. Yine bir mazeret
(özür)
yokken alnı yere değdirmeden sadece burun üzerine secde yeterli olmaz.
Hanefîler'den Züfer ile Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde, yedi uzvun
(eller,
ayaklar, dizler ve yüz)
her birinin bir kısmının yere değdirilmesi farzdır.
Şâfiîler'e göre avuç içlerinin ve ayak parmaklarının alt taraflarının yere gel-
mesi gerekir. Mâlikî mezhebinde farz olan, secdenin alnın bir kısmı üzerinde
yapılmasıdır. Özür sebebiyle bunu yapamayan ima ile secde eder. Sadece
burnun üzerine secde edilmesi yeterli değildir.
Secdede ve iki secde arasında bir miktar beklemek
(tume'nîne)
, rükûdaki
tume'nînenin hükmüyle aynıdır.
6. Ka‘de-i Ahîre
Ka‘de-i ahîre “son oturuş” demektir. Namazın sonunda bir süre
(teşeh-
hüt miktarı)
oturup beklemek namazın rükünlerindendir. İki rek‘atlık na-
mazlardaki oturuş, daha önce oturuş bulunmadığı için son oturuş sayılır.
Son oturuştaki süre Hanefîler'e göre "teşehhüt" miktarıdır. Teşehhüt
miktarı ise, "Tahiyyât" duasını okuyacak kadar bir süredir. Şâfiî ve
Hanbelîler'de ise farz olan oturuş süresi teşehhüt miktarına ilâveten bir de
Hz. Peygamber'e salavat getirilebilecek
(“Allahümme salli alâ Muhammed”
diyecek)
kadardır. Mâlikî mezhebine göre farz olan, hiç değilse selâm ver-
meye elverişli bir süre oturmaktır.